• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

RANDEVU TAKVİMİ
İLETİŞİM BİLGİLERİ
Adres:
Kenedy Caddesi Örnek Apt. No:35/10 Tunalı Hilmi   ANKARA

Telefon:
0(312) 417 38 38

Faks:
0(312) 417 70 75

Email:
info@adnancansever.com
GELEN E-POSTALAR
SİTE HARİTASI

PSİKİYATRİDE FARKINDALIK SORUNU (İÇGÖRÜ)

Özet: Psikiyatrik bozukluklar toplumda yaygındır. Tedavi şansı yüksek olduğu halde, hastaların çoğunluğu tedaviye başvurmazlar. Bunun en önemli nedeni kişilerin hastalıkların farkında olmamasıdır.

Uyumsuz davranışların ruhsal nedenleri genellikle fark edilemez.

Kişinin kendi durumunu bilmesi farkındalık olarak tanımlanabilir. Psikiyatride daha çok içgörü tanımlaması kullanılır. İçgörü kişinin ruhsal bozukluğunun farkında olmasıdır. Geniş anlamda kullanıldığında, inanç ve algıların gerçekçi olmayabileceğinin, belirtinin neden kaynaklandığının, ilişkileri nasıl etkileyeceğinin ve tedavinin gerekliliğinin farkında olmak kastedilir.

Kişilik ve davranışta değişiklik oluşturmak için kişinin içgörüsünün yeterli olması önemlidir.

 

İçgörü düzeyleri nasıl sıralanır

         İçgörü olumsuzdan olumluya şu şekilde sıralanır.

1. İnkar: Ruhsal hastalık tamamen görmezden gelinir. Davranıştaki olumsuzluklar açıkça gösterilse bile bunun ruhsal bir bozukluktan kaynaklandığı asla kabul edilmez.

2. Bazı belirtilerin ruhsal bozukluktan kaynaklanabileceği ve yardım gerektiği kabul edilse bile, o an için tedavi kesinlikle reddedilir.

3. Uyumsuz davranış kabul edilse bile sebep olarak dış etkenler gösterilir. Rahatsızlığın kaynağı olarak ruhsal bozukluk yerine başka kişiler, maddi koşullar ya da bedensel hastalıklar suçlanır.

4. Uyumsuz davranışın bir ruhsal bozukluktan kaynaklanabileceği kabul edilir ama tedavi girişimi sürekli ertelenir.

5. Uyumsuz davranışın ruhsal bozukluktan kaynaklandığı tamamen kabul edilir ve tedavi için gereken kurallara uyulur, yeni fikirlere kolayca uyum sağlanır.

 

Ruhsal bozukluklar ve içgörü düzeyleri

Şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar: Hastalığın aktif dönemlerinde, belirtilerin ruhsal bir hastalıktan kaynaklandığı genellikle inkar edilir ve tedavi reddedilir. Bir şekilde uygulanan tedavi ile iyileşme olsa bile tedavi yarım bırakılır.

Paranoid bozukluklar: Genellikle ileri yaşlarda görülen bir ruhsal bozukluktur. Kıskançlık, kötülük görme, kendisine âşık olunduğu şeklinde hezeyanlarla karakterize bir ruhsal bozukluktur. Hezeyanlar sistemli olduğu için inandırıcı olabilir ve hezeyan dışında işlevsellik fazla bozulmadığı için bozukluğun fark edilmesi güçtür. Bir ruhsal hastalık olduğu asla kabul edilmez ve tedavi reddedilir.

Bipolar bozukluk: Özellikle mani dönemlerinde hastalığın farkında olunmaz ve tedavi reddedilir. Depresyonda tedavi uyumu daha iyi olabilir.

Kişilik bozuklukları: Çoğunlukla hasta kendisini sorunlu görmez ve başkalarını suçlama eğilimindedir. Davranışların ruhsal temelleri kabul ediliyor gibi görünse de bu durum genellikle geçicidir ve tedavi başvurusu genellikle gerçekleşmez.

Madde kullanım bozuklukları: Alkol ve madde kullanımının erken aşamalarında bir sorun olduğu ve tedavi genellikle kabul edilmez. Bağımlılığın ileri aşamalarında sorun olduğu kabul edilse bile dış etkenler suçlanır ve tedaviye başvurma ertelenir. İleri aşamalarda tedavi kabul edilse bile tedavinin gereklerine uymak artık zorlaşmıştır.

Hastalık hastalığı: Kanser, hepatit, AİDS gibi özgül bir hastalıkları olduğuna inanan bu hastaları yakınmalarının ruhsal bozukluktan kaynaklandığına ikna etmek genellikle mümkün değildir.

Vücut dismorfik bozukluğu: Bedeninde görünümle ilgili bir kusur olduğu düşüncesinde aşırılık olan bu hastalar genellikle ruhsal bozukluğu ve tedaviyi kabul etmezler.

Somatizasyon bozukluğu: Hastada çok sayıda bedensel yakınma vardır ve doktor doktor gezer. Buna rağmen ne doğru bir tanı konmuştur ne de yakınmalar geçmiştir. Psikiyatriste geldiğinde bozukluk kronik hale gelmiştir ve belirtilerin ruhsal nedenlerden kaynaklandığını kabul ettirmek genellikle mümkün olmaz.

Obsesif-kompulsif bozukluk: Hastaların çoğunluğu takıntıların saçma olduğunun ve tedavi gerektiğinin farkındadır ancak belirtiler gizlendiği için tedavi başvurusu uzun süreler boyunca gerçekleşmez. Bazı olgularda ise belirtilerin ruhsal bozukluktan kaynaklandığı asla kabul edilmez.

Travma sonrası stres bozukluğu: Saldırıya uğrama, tecavüz, doğal afet, trafik kazası gibi travmatik bir olay yaşadıktan sonra olayla ilişkili anıların sürekli olarak zihni meşgul etmesi ve bu durumun aylar, yıllar sürmesi olarak tanımlanabilir. Travmanın zihni meşgul etmesi normal kabul edildiği için genellikle tedaviye başvuru olmaz ya da çok geç gerçekleşir.

Yaygın anksiyete bozukluğu: Günlük olağan olaylar karşısında aşırı endişe duyma halidir. Genellikle çocukluktan beri var olduğu için bir ruhsal bozukluk olduğunun farkında olunmaz ya da dış etkenler suçlanarak tedavi genellikle kabul edilmez.

Uyku bozuklukları: Psikiyatrik nedenler reddedilmese de tedaviye başvurma oranları düşüktür.

Yeme bozuklukları: Ruhsal bozukluk olduğu kabul edilse bile belirtilerin gizlenmesi nedeniyle tedavi başvurusu ertelenir.

Cinsel işlev bozuklukları: Sorunun temelinde ruhsal etkenlerin rolü olduğunun kabul edilmesinde bir sorun yaşanmasa bile tedavi başvurusu ertelenir.

Fobiler: Psikiyatrik bir bozukluk olduğu kabul edilir ancak korkulan nesne ya da durumlardan kaçınarak yaşam sürdürülebildiği için tedavi hep ertelenir.   

Sosyal fobi: Ruhsal bozukluk olduğu kabul edilebilir ancak çekingenlik nedeniyle tedavi başvurusu genellikle gerçekleşmez. Erken yaşlarda başlayan tiplerinde kişilik yapısı olarak kabul edilir ve tedavi akla gelmeyebilir.

Konversiyon bozukluğu: Organik bir nedene bağlı olmayan felçler, sağır olma, görme kaybı ve ruhsal kökenli bayılmalar konversiyon bozukluğu olarak adlandırılır. Bu belirtilerin ruhsal kökenli olduğu genellikle geç fark edilir. Belirtileri açıklayacak bir neden bulunmadığı hastalara açıklanırsa, bunu kabul etmelerinde genellikle bir sorun yaşanmaz.

Depresyon: Ağır olgular dışında, belirtilerin ruhsal kökeni genellikle kabul edilir. Ancak dış etkenler suçlanabilir, tedavi ertelenebilir.

Panik bozukluk: Başlangıçta panik belirtilerinin ruhsal kökeni fark edilmese de, başka bir neden bulunmayınca psikiyatrik bir bozukluk olduğunu kabullenmek konusunda genellikle zorluk yaşanmaz.

         Görüldüğü gibi ruhsal hastalıkların hemen hepsinde içgörü eksikliği vardır. Bireysel anlamda içgörü eksikliğine bir de toplumsal baskı unsurları eklendiğinde hastaların uygun psikiyatrik tedavi alma şansı çok az olmaktadır. Nitekim araştırmalar, 100 depresyon olgusundan ancak 5’inin uygun tedavi alabildiğini göstermektedir.

 

İçgörü eksikliğine rağmen psikiyatristlerin yoğunluğu nasıl açıklanır?

         Psikiyatrik bozukluklar tedavi edilmediğinde başka bozukluklara zemin oluşturmaktadır. Örneğin; sosyal fobiye depresyon, dikkat eksikliğine madde bağımlılığı, kişilik bozukluğuna ilişki sorunları eklenmektedir. Birkaç bozukluk bir arada olunca da başvuru kaçınılmaz hale gelmekte ancak bu kez de tedavi güçleşmektedir. Sadece aşırı sıkıntı yaşayanların başvurusu bile yoğunluğa neden olmaktadır.

 

İçgörü nasıl geliştirilebilir?

         İçgörü gelişmesindeki en kritik aşama toplumun bilinçlenmesidir. Ne yazık ki psikiyatrik bozukluklar ve tedavi konusundaki toplumsal bilinç yeteri kadar gelişmemiştir. Bilinenlerin çoğu yanlıştır.

1. Tedavi edilmemiş psikiyatrik bozuklukların bireysel huzura, kişilik gelişimine, üretkenliğe, kişiler arası ilişkilere, topluma, ekonomiye verdiği zarar en az önemli tıbbi hastalıklar kadardır.

2. Psikiyatrik bozukluğu olanlar öncelikle tıbbın diğer bölümlerine başvurmayı tercih etmektedir. Ne yazık ki psikiyatri dışı sağlık personelinin çoğu belirtilerin psikiyatrik nedenlerini akla getirmemekte ya da şüphelense bile gereken önemi göstermemektedir. Psikiyatri dışı sağlık çalışanlarının gerektiğinde hastaları uygun yerlere yönlendirmeleri beklenirken, psikiyatri söz konusu olduğunda vazgeçirmeye bile çalıştıkları sık karşılaşılan bir durumdur.

3. En ağır ruhsal bozukluklar da bile tedavi şansı yüksektir. Erken başvurularda bu şans daha da yüksek olmaktadır.

4. Psikiyatrik tedaviler ilaçla yapılan tedaviler ve ilaç dışı tedaviler olarak kabaca ikiye ayrılır. İyi bir psikiyatristten hastaya uygun olanı ya da her iki yöntemi birden uygulaması beklenir.

5. Psikiyatride kullanılan ilaçlarla uyutmadan, uyuşturmadan, bağımlılık oluşturmadan, kısaca hastayı rahatsız edecek hiçbir yan etkiye neden olmadan tedavi olanağı vardır. Bazı ağır durumlarda önemli yan etki riski taşıyan ilaçların kullanılması gerekebilir ve ciddi yan etkiler de karşımıza çıkabilir. Bu durum her tıbbi tedavi için söz konusudur. Rahatsızlığın ciddiyeti ile uygulanacak ilacın riski arasındaki denge gözetilerek tedavi düzenlenmesi sadece psikiyatrinin değil tüm tıp mensuplarının uyması gereken temel kuraldır.

6. Psikiyatrik bozukluk varsa kişinin kendi kendini tedavi etmesi genellikle mümkün değildir. Her şey beyinde bitiyor görüşü doğrudur ama bunu uygulamanın yolu psikiyatrik tedavilerden geçmektedir. İyi iletişim kurulabilen bir psikiyatristin kontrolünde önerileri yerine getirmek tedavinin en kolay yoludur.

7. Psikiyatrik tedavilerin sonuç vermesi zaman alabilir. Bu süre kişiye, kişinin tedavinin gereklerini yerine getirmesine ve rahatsızlığın karakterine göre değişkenlik gösterebilir. Bir günde iyileşme gösteren hastalar olabileceği gibi, iyileşmenin bir yıl sürmesi de mümkündür. Sabırsız yaklaşımlar tedavinin yüz güldürücü olması karşısındaki en büyük engeldir.

 

Olgu 1: 45 yaşında, evli, çocuklu, üniversite mezunu, çalışan erkek. Mutsuz olduğu için başvurduğu anlaşılıyor. Çok genç yaşlarından itibaren sağlık konusunda hassas olduğunu, yemesine içmesine hep dikkat ettiğini, sürekli tansiyonun ölçtürdüğünü, düzenli check up yaptırdığını, yıllardır haftada en az bir iki kere doktora gittiğini, internette devamlı hastalık araştırdığını, bir yıldır ağız kuruması nedeniyle diyabet korkusuyla diyet yaptığı için zayıfladığını, tetkiklerde normal çıkmasına rağmen arkadaşlarının “zayıflamışsın” demelerinin moralini bozduğunu belirtiyor. Yıllar önce bir kez psikiyatriste gittiğini ve verdiği ilacı kullandığını ancak yarar sağlamadığını, aslında rahatsızlığının psikiyatrik olduğunu düşünmediğini, artık iyice mutsuz ve çaresiz olduğu için psikiyatriste başvurduğunu ifade ediyor. Hastalık hastalığı ve depresyon teşhis edilen hasta, rahatsızlıklarının ruhsal bozukluktan kaynaklandığı konusunda aydınlatıldı. Ortak kararlaştırılan protokol çerçevesinde görüşmeler yapıldı. Bir ayın sonunda depresyonunda, bir yılın sonunda tıbbi yakınmalarında belirgin azalmalar oldu. Gereksiz doktor ziyaretleri, tetkik yaptırmaları, sağlıkla ilgili uğraşları sona erdi. Aile, sağlık konuları dışında hiçbir şeyle uğraşmayan babalarındaki değişimi hayret ve memnuniyetle karşıladıklarını belirtti. 3 yıldır normal yaşamını sürdürmekte, 6 ayda bir kontrole gelmektedir.

Olgu 2: 18 yaşında kız, lise öğrencisi. Bir rahatsızlığı olmadığını, annesinin zoruyla tedaviye geldiğini ifade ediyor. Anne, çocukluktan beri sakin bir çocuk olduğunu, son yıllarda kızının daha da içe kapandığını, tüm zamanını bilgisayar başında geçirdiğini, bir yıldır okula bile gitmediğini, son 6 aydır banyo yapmadığını, yemeğini odasına götürmediği için evde kavga çıktığını, kızının kendisini öldürmekle tehdit ettiğini belirtiyor. İlk başlarda bu durumu ergenliğe ve anne babanın boşanmasına normal tepki olarak değerlendirdiklerini, psikiyatrik bir sorun olabileceğini düşünmediklerini, tedavi akıllarına geldiğinde de hastayı ikna edemediklerini söylüyor. Düzenli görüşmeler sonrasında hasta internet kullanımına sınır getirebilmeye ve normal temizliğini yerine getirmeye başladı, 6 ay sonra okuluna geri döndü, anne ile çatışmalar azaldı, evde ufak sorumluluklar üstlendi. Halen 2 aylık aralarla görüşmeler devam ediyor, her görüşmede gelişmeler gözleniyor.

Olgu 3: 32 yaşında, lise mezunu, bekar, çalışmayan erkek. Ailesi tarafından görüşmeye getirildi. 6 aydır odasından çıkmadığı, odasına kimsenin girmesine izin vermediği, yemeklerini hep dışarıdan yediği, yemek kaplarını odasında biriktirdiği ifade ediliyor. Hasta bulaşıcı bir mikrop taşıdığına inandığı için ailesini korumak amacıyla odasına kapandığını, bu nedenle onlarla aynı masaya bile oturmadığını, çamaşırlarını yıkatmadığı, bu durumun bir ruhsal bozukluktan kaynaklandığını düşünmediğini ifade ediyor. Hastada obsesif kompulsif bozukluk teşhis edildi, tedavisi düzenlendi, 3 ay içerisinde normal yaşamını sürdürecek düzeye geldi. 6 ay sonra kendisini iyi hissettiğini söyleyerek tedaviyi bıraktığı ve yakınmaların eskisi kadar şiddetli olmasa da tekrarladığı görüldü.

Olgu 4: 45 yaşında, evli, 2 çocuklu, çalışan, erkek. Toplantılarda konuşmakta zorlandığı için ilk defa psikiyatriste başvurduğunu ifade ediyor. Gençlik yıllarından beri çekingen ancak iş yaşamında çok başarılı olduğu, kariyerindeki gelişmelere paralel olarak topluluk önünde konuşmalar yapması gerekince sıkıntılarının yoğunlaşmaya başladığı, işe gitmekten bile kaçar olduğu anlaşılıyor. Daha önce psikiyatrik tedavileri hiç akla getirmediğini söyleyen hasta 1 yıllık tedaviden sonra kurumunun söyleşilerde en çok tercih edilen kişisi haline geldi.

Olgu 5: Üniversite sınavına gireceği için yoğun kaygıyla başvuran hastanın yaşadığı ilin birincisi olduğu belirtildi. Öyküsü alındığında, çocukluktan beri aşırı kaygılı olduğu ancak tüm ailenin bu özelliklere sahip olduğu için bunun bir rahatsızlık olduğunu akla getirmedikleri anlaşıldı. Yaygın anksiyete bozukluğu teşhisiyle uygun tedavi sonrasında kaygı düzeyi azaldı, sınav hedefine ulaştı, sınav dışı konulardaki eksik yönlerinde de önemli gelişmeler oluştu.

Olgu 6: 22 yaşında, üniversite öğrencisi. Üçüncü kez üniversite değiştirmek istediği için ailesinin zoruyla tedaviye başvurduğunu ve bir rahatsızlığı olmadığını, isteyerek kayıt olduğu okullardaki şartları beğenmediği için eğitimine ara verdiğini belirtiyor. Ayrıntılı öykü sonrasında dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı ile tedavi başlandı. Üçüncü okulunda sınıfının en başarılıları arasına girdi, yurt dışı öğrenci değişim programına başvurdu.

 

Önemli İpuçları

1. Uygunsuz bir davranış, sıkıntı, ilişki sorunları, beklenmedik başarısızlık, sorunları çözmede güçlük gibi belirtiler varsa psikiyatrik bir sorun olabileceği akla gelmelidir

2. Psikiyatri biliminin geniş tedavi olanakları vardır ancak rahatsızlıkların farkında olmamak bu olanaktan yararlanmanın önündeki en büyük engeldir
Yorumlar - Yorum Yaz