ÖZET: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), belirtileri okul öncesi dönemde başlayan ve okul döneminde belirgin hale gelen önemli bir ruhsal bozukluktur. Çocukların yaklaşık %8’ini, erişkinlerin %4’ünü etkilemektedir. Akademik başarısızlığa neden olma dışında, madde bağımlılığı, davranış bozuklukları, kişiliğin olumsuz şekillenmesi, depresyon gibi sonuçlara yol açma riski taşımaktadır. Erken teşhis edildiğinde tedaviden elde edilen sonuçların yüz güldürücü olması nedeniyle, DEHB'nin başta sağlık ve eğitim alanında çalışanlar olmak üzere tüm profesyoneller ve aileler tarafından mutlaka bilinmesi gerekir. Konu ile ilgilenenlerin çabalarına karşın, bu rahatsızlığın önemi konusunda yeterli toplum bilincinin geliştiği söylenemez.
Tanım ve klinik
DEHB okul öncesinde ve okul çağı çocuklarında belirtilerini göstermeye başlayan bir bozukluktur. Çocuğun davranışlarını kontrol etmesinde ve dikkatini vermesinde sorun vardır. Bir türlü yerinde duramayan, hayallere dalan ve düşünmeden davranan, dalgın, unutkan çocuklardır. Bu belirtiler normal çocuklarda da görülebileceğinden, tanı koymak güç olabilir. Dikkat eksikliği olduğu halde hiperaktivitenin olmadığı olgularda tanı daha da zordur.
Dikkat eksikliği okul hayatının başlamasıyla belirginleşir. Sorgulandığında, okul öncesi dönemde de çabuk sıkılan, kısa bir süre oynadıktan sonra oyuncaklarını parçalayan, yaşlarına uygun yap-boz oyuncakları aslına uygun düzenleyemeyen çocuklar olduğu dikkat çeker. Okulla birlikte, çocukta öğrenmeye ilginin azlığı, ödev yapmayı sevmeme, masada oturamama, otursa dahi tuvalete gitme, su içme gibi bahaneler uydurarak sık sık masa başından kalkma gibi özellikler dikkat çeker. Ders çalışırken büyüklerini yanlarında isterler. Bir işi sonuçlandırmadan hemen diğerine geçerler. Kendileriyle konuştuğunuzda sanki sizi dinlemiyormuş izlenimi verirler. Kendilerinden istenen bir şeyi birkaç kez söyledikten sonra yapabilirler.
Sınıfta dersi takip etmedikleri ve çevresel uyarılarla dikkatlerinin hemen dağıldığı gözlenir. Ders dışı işlerle fazlaca ilgilenirler, kalem çevirirler, deftere, sıraya bir şeyler yazıp, çizmeye kalkarlar ve dersi takip edemezler. Derste sıkılmaları nedeniyle sınıfın dikkatini ve huzurunu bozacak davranışlar sergileyebilirler. Okuma ve yazma becerileri arkadaşlarından kötü, defter düzeni ve yazıları bozuk olabilir. Okurken sıkça hatalar yapabilir ve cümlenin sonunda başka sözcükler uydurabilirler. Sınıfta, sokakta sık eşya kaybederler. Öğrenilenleri de çabuk unutabilirler. Kendilerine uygun bir çalışma düzeni ve sistemi geliştiremezler. Okuma ve yazmayı pek sevmezler. Bu sadece ders kitapları için değil diğer hikâye kitapları için de geçerlidir. Sınavlarda dikkatsizce hatalar yaparlar. Sabırsızlıkları yarım ya da yanlış okumalarına yol açar. Böylece iyi bildikleri soruları bile yanlış yanıtlayabilirler. Test sınavlarında aklı karıştıran, çeldirici şıklara kolaylıkla yönelirler. Özellikle ilkokul yıllarında sınav kâğıdını herkesten önce vermeye çalışırlar. Sonunda bildiklerinden daha düşük notlar alırlar. Dikkat eksikliği okul öncesi dönemde pek fark edilmeyebilir.
Zeka düzeyi iyi olan ve özel öğrenme güçlüğü olmayan çocuklar ilkokulu bitirene kadar derslerde sorun yaşamayabilirler. Çalışmadıkları ve dersi iyi izlemedikleri halde notları kötü olmayabilir. Konuların ağırlaşmasıyla birlikte ders başarısızlıkları yaşanmaya başlanır.
Bu çocukların bir kısmı ders dışı işlerde de çabuk sıkılma belirtileri gösterirler. Ev içinde günlük yapmaları gereken işler konusunda sorumluluk almak istemezler. Genellikle dağınıktırlar ve kurallardan hoşlanmazlar.
Belirtiler: DEHB’nun belirtileri 3 grupta toplanır.
1. Dikkatsizlik belirtileri: Dikkat eksikliği çocuğun dikkat süresinin yaşına göre kısa olması ve özellikle akademik alanlarda dikkatinin kolay ve çabuk dağılması anlamına gelir. Öğrenmeye karşı ilgisizdirler, ödev yapmayı sevmez, anne, baba ya da öğretmenin zoruyla ödev yaparlar. Çeşitli bahanelerle sık sık masa başından kalkarlar. Ders çalışırken sürekli yanlarında birini isterler. Sadece akademik alanda değil, yaşamın her noktasında sorun yaşarlar. Üzerlerine aldıkları bir işi bitirmekte zorlanır, bir işi bitirmeden başka işe geçerler. Okula hazırlanırken çok vakit kaybederler. Giyinmeleri, çanta hazırlamaları çok zaman alır. Aile yardım etmez ise okula sürekli geç kalırlar. Çok basit sorumlulukları dahi yerine getiremeyebilirler. Her şeyi sürekli hatırlatmak gerekir. Tuvalette sifonu çekmeyi, açtıkları çekmeceyi kapatmayı, elbiselerini askıya asmayı sürekli unuturlar. Aldıkları eşyaları yerine koymadıkları ve dağınıkları nedeniyle bir şeylerini kaybederler. Okulda öğretmenin yazdığı bir not aileye verilmeden günlerce çantalarında gezebilir.
2. Hiperaktivite belirtileri: Aslında her çocuğun hareketli ve enerjik olması beklenir. Çocuk koşar, düşer ve gürültü çıkararak oynar. Bunların hepsi doğal karşılanabilir. Ancak hiperaktivite denince yaşıtlarına oranla daha hareketli, yerinde oturmayı beceremeyen ve kıpırtılı çocuk akla gelir.
Hiperaktivitenin baskın olduğu tiplerde bu çocuklar bir motor tarafından idare ediliyormuş gibi sürekli hareketlidirler. Hiperaktivite okul öncesi dönem (3-6 yaş arası) çocuklarında daha belirgin ve fark edilen bir belirtidir. Sakin bir şeklide oynamayı ve oturmayı beceremezler. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjileri vardır. “Düz duvara tırmanmak” deyimini hak eden davranışlar içindedirler, koltuk tepelerinde gezer, atlamayı sever, ev içinde koşuşturur ve uyarılardan etkilenmezler. Ders çalışırken hatta TV seyrederken bile şekilden şekile girerler. Masanın başında oturamaz, dolayısıyla derslerini masada çalışmayı sevmezler. Kısa süre otursalar bile ellerini, ayaklarını sürekli sallar, hareket ettirirler. Her hiperaktif çocuk düz duvara tırmanacak kadar hareketli ve kontrolsüz olmayabilir. Bazı olgularda dikkat eksikliği hiperaktivite ile değil, hipoaktivite ile birlikte görülebilir.
Hiperaktivite belirtilerinin yaşla azalması, yok olması ya da hipoaktiviteye dönüşmesi de mümkündür.
Ergenlerde hiperaktivite belirtileri çocukluktaki kadar şiddetli değildir. Yaşıtlarına göre biraz daha hareketli, kıpırtılı bir durumdur. Bazı olgularda hipoaktivite gelişir. Unutkanlık, dalgınlık, hayal âleminde gibi olma, dağınıklık, tembellik, zevk aldığı işler dışındaki işlerde aşırı isteksizlik, sürekli TV seyretme ya da bilgisayar oyunu oynama, bir yere giderken sürekli geç kalma, boş vermiş bir tavır sergileme, hırslı olmama, olanla yetinme, sakarlık, beceriksizlik, spora yatkın olmama, zamanı iyi kullanamama, sürekli oyalanma, başladığı bir işi bitirememe, çabuk sıkılma, evdeki basit sorumlulukları yerine getirmeme, erteleme ve öteleme, verilen bir komutu “tamam” ya da “bir dakika” deyip yapmama, ödev yapmanın çok uzun sürmesi gibi belirtiler hipoaktiviteye işaret eder.
Hipoaktivite ve dikkat sorunu olan çocuklar, aile içinde yoğun gerginlik oluştururlar. “Tembel ve sorumsuz” olarak nitelendirilip, fazlaca üzerlerine gelinir ve suçlanırlar. Aile bunu bir hastalık olduğunu bilmiyor ise baskıyı artırır. Çocuğu aşağılar, sert davranır ve ceza verir. Ailenin bu tutumu çocuğu daha da geri götürür. Durumu düzeltmek için hiç çabalamaz, aileye duyduğu öfke nedeniyle yapacağı, becerebildiği işlerde dahi sorun yaşamaya başlar. Aile ve çocuk arasındaki bu çatışma ergenlik döneminde üst düzeye ulaşır. Ergenliğin getirdiği sıkıntılar bu tabloya eklenince evdeki huzursuzluk daha da artar. Sadece bu nedenle ailesiyle bağı kopan ve yaşam boyu sorun yaşayan bireyler vardır. Oysa aile var olan bu klinik durumu erken dönemde fark edip ona göre önlem alır ise çatışma yaşanmaz ya da en az zararla atlatılır.
3. Dürtüsellik: Sonunu düşünmeden eyleme geçme olarak tanımlanabilir. Çocuklar yaşamlarının ilk yıllarında dürtüleri ile hareket eder, başta aile olmak üzere sosyal çevrenin etkisiyle giderek dürtülerini kontrol edebilmeyi öğrenirler. Bu nedenle acıktığında ağlayan, isteklerinin olması konusunda tutturan, zaman ve mekân tanımadan rahatça hareket eden bir çocuğun yaptıkları eğer bebeklik döneminde ise bizleri pek de rahatsız etmez. Henüz neden sonuç ilişkilerini düşünebilme, karşı tarafın duygularını anlayabilme ve zarar vermenin boyutunu algılayabilme bilincinde olmadıklarından, davranışlarını kontrol etme konusunda yetersizdirler.
DEHB olan çocuklar, büyüdüklerinde de sabırsızlık, sırasını beklemekte güçlük, yönergeleri dinlememe, soru tamamlanmadan cevap verme, çok konuşma, olaylara aşırı tepkiler verme, konuşmalara müdahale edip yarıda kesme gibi belirtileri göstermeye devam ederler. Akıllarına geldiği gibi hareket etmeyi sever ve tercih ederler. Aniden öfkelenir, tehlikeyi ve macerayı, riskli hareketleri severler. Bu tür davranışlar ergenin sosyal uyumunu bozar. Elbette ki tüm çocuklar yanlış davranışlarda bulunabilirler. Bu yanlış davranışların sonucunda gerek çevreden gelen uyarılar ve cezalar gerekse kendi edindikleri tecrübeler sayesinde olaylardan ders çıkartarak bu yanlış davranışları tekrarlamazlar. Oysa dürtüselliği olan çocuklar genellikle cezadan ve ödülden anlamadıkları gibi, başlarına gelen üzücü ya da kötü bir olaydan da ders çıkarmazlar. Örneğin, 5 yaşındaki bir çocuk çıkmaması gereken yüksek bir yere ısrarla çıkmaya çalıştığında ya büyüklerin engeliyle durdurulur ya da kendisi bir kez düşüp canı yandığında böyle bir eylemi tekrarlamaz. Dürtüselliği olan çocuk ise düşüp canı yansa, bir tarafı incinse hatta kırılsa dahi aynı eylemi defalarca tekrarlayabilir.
Ailenin sürekli konuşup nasihat etmesi, yanlışları konusunda çocuğu uyarması bir sonraki yanlışların oluşumunu engellemez. Zaman zaman, kendilerine nasihat edildiğinde “aslında ben yapmak istemiyorum, içimden bir şey beni zorluyor” ya da “bana böyle şeyleri yapmamı içimden birisi söylüyor” gibi sözlerle dürtüselliğin yapısal bir bozukluk olduğunu gösteren çok net ifadeler kullanırlar.
Bu çocuklar korkusuzluklarıyla da dikkat çekerler. Özellikle davranışlar ve eylemler konusunda oldukça cesurdurlar. Örneğin okul öncesi dönemde kolaylıkla annenin elini tutmadan yolda yürüyebilir, dışarıda anneyi bırakıp gidebilir, girilmemesi gereken bir yere rahatlıkla girebilir, hiç tanımadıkları yabancı ortamlarda da korkusuzca hareket edebilirler. Bu korkusuzluk otorite figürünün hiçe sayılması ve otoritenin kabullenilmemesi anlamındadır. Yine bu çocuklar çok basit sayılabilecek korkulmayacak şeylerden de korkabilirler. Örneğin karanlık, bazı hayvanlar gibi.
Aşırı cesaretleri sıklıkla kazaya maruz kalmalarına neden olabilir hatta bazen adeta kazaya davetiye çıkarırlar. Canları yandığında fazla ağlamamaları da dikkat çekicidir. Dürtüselliği olan çocuklar yalnızca anne baba ve yakın akrabalarıyla değil, aynı zamanda sosyal ortamlara girdiklerinde çevrelerindeki insanlarla da uyum sorunu yaşarlar. Özellikle okul öncesi eğitime başladıklarında yuva ya da ana sınıfında var olan kurallardan bir hayli rahatsız olurlar. Otoriteyi, kural koyucuyu dinlemez, onun sözlerini ve uyarılarını yerine getirmez, kendi bildikleri gibi davranırlar. Elbette çocuklar ilk girdikleri ortamlarda kısa bir uyum sorunu yaşayabilirler, ancak zamanla yaşadıkları ortamın kurallarına ve düzenine uymayı başarırlar.
Dürtüselliği olan çocuklar ev dışında anne ve babanın olmadığı ortamlarda da kendilerini otorite, kural koyucu kabul ederek hayli rahat hareket ederler. Öğretmeninin uyarılarını göz ardı ederek çizdiği sınırları aşmak için çabalarlar. Çoğunlukla gösterilen bütün sabır ve olumlu yaklaşıma rağmen sınıf ortamının düzenini bozma, diğer arkadaşlarını rahatsız etme, hatta bazen diğer arkadaşlarına zarar verme gibi davranışlara devam ederler. Diğer çocuklarla birlikte oyun oynarken ya da bir grup etkinliğine katılırken sürekli kendi isteklerinin yerine getirilmesi için çaba sarf ederler. Oyunun kurallarını kendileri belirler, kuralları kendilerine göre yorumlar, zaman zaman kuralları bozar ve tüm hâkimiyeti ellerine almak isterler. Böyle bir durumda diğer çocuklar oldukça rahatsız olur, oyunu bırakır, ya da kavgaya sebep olacak tavır takınırlar. Arkadaşlarıyla oyuncaklarını paylaşamama, en iyi oyuncağın hep kendisinde olmasını isteme, yenilgiye asla tahammül edememe, sıra bekleyememe, sabır gerektiren durumlarda sabredememe arkadaş ilişkilerini bozan önemli nedenler arasındadır.
Bu çocuklar şiddeti, şiddet içerikli görüntüleri, oyunları ve oyuncakları çok severler. Şiddet içeren görüntülerin yer aldığı film ve oyunları tercih ederler. Filmin karakterlerini canlandırmaya çalışırlar. O karakter gibi davranıp, o karakter gibi sözler söylerler.
DEHB Farklı Klinik Tipleri
Bozukluğun şiddeti, çocuğun ait olduğu sosyokültürel yapı, ailenin tepkileri gibi birçok etkene bağlı olarak çok farklı klinik görünümler şeklinde ortaya çıkabilirse de, DEHB üç ana başlıkta sınıflandırılmıştır.
1. Hiperaktivite ve dürtüselliğin ön planda olduğu tip: Davranışlarda hiperaktivite söz konusu iken, dikkat eksikliği belirtileri daha siliktir. Ders başarısı iyi olabilir ancak uyum ve davranış sorunları yaşanır.
2. Dikkat eksikliğinin ön planda olduğu tip: Davranış ve uyum sorunları yok gibidir ancak dikkat sorunları nedeniyle ders başarısı iyi değildir. Genellikle fark edilemediği için tedaviye getirilmez ya da geç getirilirler.
3. Bileşik tip DEHB: Dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerinden üçünün de var olduğu tiptir. Klasik olarak DEHB dendiğinde bu anlaşılır.
DEHB’nun görülme sıklığı nedir ve kliniği cinsiyete göre farklılık gösterir mi?
DEHB’nun çocukluk döneminde yaklaşık %8 olduğu, ergenlikten itibaren bir kısım vakada düzelme görüldüğü ve erişkinlerde bu oranın %4’e kadar azaldığı düşünülmektedir.
DEHB erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla 8-10 kat daha fazla görülür. Erkeklerde hiperaktivite ve dürtüsellik ön planda iken, kız çocuklarında dikkat eksikliği daha belirgindir.
DEHB neden oluşmaktadır?
Bilimsel araştırmalar DEHB’nun yapısal bir sorun olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Beynin biyokimyasal yapısındaki sorunlar nedeniyle dikkat merkezinin iyi görev yapamamasından kaynaklanan bir bozukluktur. Beyindeki bu fonksiyonel bozulmaya hamilelikte kullanılan ilaç veya toksik maddelerin, annenin gebelikte geçirdiği enfeksiyonların, zor doğumun, düşük doğum ağırlığı ve bebeğin geçirdiği Merkezi Sinir Sistemi Enfeksiyonlarının (menenjit, ensefalit gibi) neden olabileceği ileri sürülse de kesin neden belli değildir. Genetik geçişin önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
DEHB nasıl tedavi edilir?
DEHB’nun tedavisinde ilaçlar önemli rol oynar. İlaçlar olguların %90’ında yararlı olabilir. Erken fark edilen ve uygun tedavi gören olgularda normal bir gelişim sağlamak mümkündür. Tedavi mutlaka çocuk psikiyatristi, ilerleyen yaşlarda ise erişkin psikiyatristi kontrolünde sürdürülmelidir. Bir psikiyatrist tarafından öneriliyorsa, ilaç tedavisinden kaçmak çok yanlıştır. Tedaviyi tümden reddetmenin genellikle dönüşümsüz sakıncaları vardır. Kaçmak yerine endişeler paylaşılmalı, doktorun yanıtları değerlendirilmeli ve bir süre önerilere uyulmalıdır.
İlaç tedavisinin yanında aileye de önemli görevler düşmektedir. DEHB olan bir çocuğa sahip anne babanın çok sabırlı ve anlayışlı olması gerekir. Amaç çocuğun yaşam kalitesini artırmak ve özgüvenini zedelememektir.
Akademik alanda başarı için ilkokuldan itibaren eğitim takip edilmeli, ödevlerini tek başına yapmakta çok zorlandıklarında destek olunmalıdır. Yardımsız ödev yapmaları saatler alabilir. Anne babanın ödev konusundaki yardımı onun yerine ödev yapma şeklinde değil, ödev organizasyonu, planlaması ve anlamadığı konularda yardım şeklinde olmalıdır. Ödev yaparken çocuğun yanında oturulması bile yararlı olabilir. Anne baba sabırsızlık gösteriyorsa, mutlaka çocukla bire bir ilgilenecek bir özel öğretmen olması gerekir.
Günlük hayatta yaşanan zorluklar için de destek olunmalıdır. Suçlamak, azarlamak, hakaret etmek yerine, sabırla sorumluluklarını ve yapmaları gerekenleri hatırlatmak gerekir. Diğer çocuklardan farklı olduğu kabul edilmeli ve kimseyle özellikle de kardeşlerle kıyaslanmamalıdır. Evde yaşına uygun sorumluluklar verilmeli ve ısrarla üzerinde durulmalıdır. Bunu yaparken çocuk teşvik edilmeli ve ödüllendirilmelidir. Cezalar bu çocuklarda genellikle işe yaramaz. Detaycı ve mükemmeliyetçi olunmamalı, küçük başarılar bile ödüllendirilmelidir. En önemlisi, çok kısa sürede sonuç alınmayacağı bilinmeli, sorun çıktığında destek alınmalıdır.
DEHB olan çocuğa anne babanın yaklaşımı nasıl olmalıdır?
1. Kabullenmek: Çocuğun diğer çocuklara oranla bazı zorlukları olduğu, bunun beyindeki yapısal bir bozukluktan kaynaklandığı kabullenilmelidir.
2. Sorumluklar vermek: Onun da fikri alınarak, çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun sorumluklar verilmeli, bu sorumluluklar takip edilmeli ve alışkanlık haline gelmesi sağlanmaya çalışılmalıdır.
3. Güvenini kazanmak: Sevgi, başını okşama, elini tutma, sarılma gibi jestlerle gösterilmelidir. Sevgiyi şarta bağlamak doğru değildir. Çocuğa yaşam boyu sevileceği güveni verilmelidir. Çocuğunuz hoşlanmadığınız bir şeyler yapsa bile onu seveceğinize inanmalıdır.
4. Birlikte zaman geçirmek: Her gün çocuğa belirli bir süre ayırıp onun istediği şeyleri birlikte yapmak önemlidir. Çevresi tarafından sevilmediği ve istenmediğini düşündüğü için özgüveni düşen çocuk daha fazla ilgi bekler. Kısa bir süre ayırabiliyorsanız bile çocuğun bundan zevk alması önemlidir. Onun istediği faaliyetlerin yerine getirilmesi ya da birlikte oyun oynama, eğlenceye gitme, kitap okuma, sohbet gibi yönlendirilmek istenen faaliyetlerin çocuğun hoşlanacağı şekilde düzenlenmesi önemlidir. Bu faaliyetlerde sadece onunla ilgilenmek gerekir.
5. Saygılı ve yumuşak olma: Bağırıp çağırma, alay etme, iğnelemeler çocuğun kendini değersiz hissetmesine neden olur. Bir nedenle tartışma çıkmış ve uzamış ise, biraz sakinleşmesini bekleyip hava yumuşatılmalı ve göz teması kurarak konuşmak denenmelidir.
6. Sabır: Davranışlarının nedeni anlamaya çalışılmalı ve düşüncelerini açıklamasına izin verilmelidir. Çocuğun kendini kontrol edebilme yetisinin az olduğu ve davranış bozukluklarını bilerek yapmadığı dikkate alınmalıdır.
7. Ödüllendirme: Çocuk olumlu her davranışında hoşuna gidecek sözlerle ödüllendirilmelidir.
8. Paylaşım: Çocuğun yaşadığı zorlukların anlaşıldığı ve benzer zorlukları herkesin yaşayabileceği onunla paylaşılmalıdır. Örneğin, sizin de dikkatinizi toplamakta güçlük çektiğinizi anlaması yalnız olmadığını hissettirecek ve ona güven verecektir.
9. Beklentili olmama: Çocuğunuzun ufak hataları büyütülmemeli, mükemmel olması beklenmemeli ve erişkinler dâhil herkesin hata yapabileceğini bilmesi sağlanmalıdır.
10. Güvenme: Çocuğa sürekli yanlışlar yapan biri gibi muamele edilmemelidir. Çocuğun potansiyel bir suçlu gibi görülmesi, onu suça teşvik edici faktörlerden biridir.
11. Yönlendirme: Çocuğun olumlu özellik ve yetenekleri teşvik edilmelidir. Sürekli sorunlar konuşulduğu için olumlu özellikler gizli kalmış olabilir. Baskı altında çocukların var olan güzel davranışları ortaya çıkarmaları beklenemez.
12. Hitap tarzı: Çocuğa “aptal, tembel, yaramaz, beceriksiz, inatçı” gibi hoş olmayan hitaplarda bulunulmamalıdır.
13. Çocuğunuzla savaşmayınız: Çocuk öfkelenirse ona öfkeyle karşılık verilmemelidir. Sorunu çözmeye çalışırken anne babanın kendi önerilerinde tavizsiz bir biçimde ısrar ederek güç gösterisi yapması sorunun çözümsüz hale gelmesine neden olabilir.
14. Spor: Çocuğun bir spor etkinliğine yönlendirilmesi enerjisini boşaltabilmesini ve kurallı bir ortamda disipline olmasını sağlayacaktır. Bundan da çabuk sıkılabilir ama teşvik devam etmelidir.
15. Uygun ortamları hazırlamak: Çocuğun ders çalışma ortamını dikkati dağıtmayacak şekilde düzenlemesine yardımcı olunmalıdır. Sessizlik sağlanmalı, oyuncak, poster gibi dikkati dağıtacak nesneler kaldırılmalıdır.
16. Uyarı: Çocuk, odasını toplama, elini yıkama, dişlerini fırçalama gibi sorumlulukları yerine getirmesi için, nefret uyandırmayacak şekilde sık sık uyarılmalıdır. Ceza vermekten, özellikle de küçük bir hata için cezadan kaçınılmalıdır.
17. “Hayır”ı dikkatli kullanma: Mümkün olduğunca “hayır” denmemeli, ancak çocuğun istekleri konusunda aşırı verici de olunmamalıdır. “Hayır” dendiğinde bu cevabın değişmeyeceğini bilmesi gerekir.
18. Tutarlılık: Ebeveynlerden birinin “hayır” dediğine diğeri “evet” derse, çocuk bu durumu kendi lehine kullanmak için her türlü davranışı sergileyebilir.
DEHB nasıl sonlanır?
Uygun tedavi edilmeyen olgularda şu olumsuzlukların ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Okuldan uzaklaştırılma, okulu bitirememe ya da beklenen başarıya ulaşamama, aşırı uyku, yeme sorunları, alkol ve sigara bağımlılığı, kötü arkadaşlara çabuk uyum sağlama ancak normal arkadaş edinme ve arkadaşlık ilişkilerini sürdürmede güçlük, aile ve akranlarla sık sık çatışma, duygusal istikrarsızlık, evlilik sorunları, stresli kardeş ilişkileri, çabuk sinirlenme, hayal kırıklığı ile baş etmede güçlük, kendine güven ve benlik saygısında azalma, duygusal ve davranışsal olarak olgunlaşmamış biri olarak algılanma, trafik kazaları, riskli eylemlerde bulunma, sık iş değiştirme ve işlerinde başarısız olma, maddi sorunlar, toplumsal kuralları hiçe sayma, ahlaki değerlere uygunsuz davranışlar, yasal sorunlar yaşama, antisosyal kişilik özellikleri gösterme.
DEHB modern yaşamın getirdiği, uydurulmuş bir hastalık mıdır?
DEHB benzeri tablolar 100 yıl kadar önce tanımlanmıştır. Rekabetin yüksek olduğu modern yaşamda önemi daha çok ortaya çıkmış denebilir.
DEHB zamanla kendiliğinden düzelir mi?
DEHB’nun kendiliğinden düzelmesini beklemek kumar oynamak gibidir. Akademik başarısızlık yanında bağımlılık, suç işlemeye meyilli olma, özgüven azlığı gibi birçok düzelmesi zor sorunlara yol açabilir.
DEHB yanlış yetiştirilme nedeniyle mi oluşmaktadır?
DEHB ailenin suçu değil, biyolojik bir rahatsızlıktır. Aile tutumları gidişi belirlemede önem taşır.
DEHB için kullanılan ilaçlar çok tehlikeli midir?
Tedavide kullanılan ilaçların bağımlılık riski yoktur, kalıcı yan etkileri bulunmamaktadır. Özel reçete ile satılmalarının nedeni, kontrolsüz kullanımın önüne geçmektir.
DEHB alternatif yöntemlerle tedavi edilebilir mi?
Biyofeedback, müzikle tedavi, diyet, multi-vitamin kullanımı gibi yöntemlerin yararlı olduğuna ilişkin bilimsel bir kanıt yoktur. Her kronik rahatsızlıkta olduğu gibi DEHB tedavisinde de alternatif yöntemlerle başarı elde ettiklerini iddia edenler olması normal karşılanmalı ama bunlara itibar edilmemelidir.
Karşıt Gelme-Karşıt Olma Bozukluğu (KGB-KOB)
DEHB olan çocukların çoğunda karşıt gelme bozukluğu da gözlenir. KGB olan okul öncesi çocuklarda otoriteye karşı gelme davranışını çok belirgindir. Bu çocuklar düşünmksizin hemen “HAYIR” deme eğilimindedirler. Dolayısıyla dik başlı, dirençli, uyumsuz, isteksiz ve sonunda uzlaşamayan bir tavır sergilerler. Özellikle anne babanın her uyarısına karşı gelmeleri söz konusudur. İsteklere ya “HAYIR YAPMAYACAĞIM” diye sözel olarak ya da pasif olarak direnirler. Bu durum aile içinde aşırı çatışmalara ve sorunlara neden olur. Adeta anne ve babayı bıktıran, hiçe sayan tavırları vardır. Sataşmayı, şaka yapmayı, kızdırmayı seven bu çocuklar aynı şey kendilerine yapıldığında ise aşırı hassas davranır, rahatsız olur ve tepki verirler. Çoğunlukla yenilmeyi kabul etmez, mutlaka kazanmak ister, kazanma noktasında oyunun kurallarını kendine göre değiştirerek arkadaş ilişkilerinde başka bir boyutta daha sorun yaratırlar.
KGB olan çocuklar arkadaş ortamında da oldukça yoğun bir biçimde, ilişki kurma ve ilişkiyi sürdürme sorunu yaşamaktadırlar. Kuralları ben belirleyeyim düşüncesiyle hareket edip oyunda kendilerinden başka otorite kabul etmezler. Sürekli etraflarında yönetebilecekleri birilerini ararlar. Bu olmadığı zaman ya oyunu terk ederler ya da oyunu bozucu hareketler sergilerler. Bu iki durum çocuğun diğer arkadaşları tarafından grupta istenmemesine, daha sonra da grup oyunlarına çağırılmamasına neden olur. Oyunlarda “itirazcı, mızıkçı” olarak bilinirler. Bu olup bitenler çocukla konuşulduğunda sağlıklı bir yorum yapması genellikle mümkün olmaz. Hep kendi haklıdır, sürekli bir “ama” sı vardır. Sıklıkla “ama o da böyle yaptı” gibi cümleler kullanır, dolayısıyla yaptıkları yanlışlardan ders çıkartmaz ve kendini değiştirmeye çalışmazlar.
Evde, giyinme, temizlik, düzen gibi basit konularda sürekli bir çatışma hali yaşanır. Bu çatışmalar sonucu anne baba çocuk ilişkisi giderek zedelenir. Otoriteyle bu kadar çatışan ve karşı gelen bir çocuğa sahip anne babalar genellikle var olan problemi daha baskıcı, daha otoriter, daha keskin kurallarla çözeceklerini düşünürler. Oysa karşıt gelme bozukluğu olan çocuklar da bu tür baskılar genellikle işe yaramaz, hatta öfkeyi ve tepkiyi arttırır.
KGB olan çocukların önemli bir kısmında aynı zamanda DEHB belirtileri de vardır Anne babanın böyle bir çocukla nasıl diyalog kuracaklarına ilişkin yardım alması gerekir. DEHB tedavisinde kullanılan ilaçlar da KGB belirtilerinin azalmasına katkı sağlayacaktır. KGB olan çocuklar katı kurallardan değil, anlayışlı, sevecen, kuralların olduğu ancak kuralların çok keskin olmadığı davranış modellerinden daha fazla yarar görürler. Duyguya hitap ederek yapılan yaklaşımlar çocuğun katılımını daha fazla sağlayacaktır.
Örnek olgular:
Olgu 1: 30 yaşında, kadın, evli, üniversite mezunu. Eşi ile yaşadığı çatışmalar nedeniyle tedaviye başvurdu. Ailenin tek çocuğu olduğu, pek düzenli ders çalışmadığı ama okulunu bitirdiği, insan ilişkilerinde aşırı duyarlı olduğu ve çabuk incindiği, bu nedenle sosyal ilişkilerden kaçındığı anlaşılıyor. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre yurt dışında eğitim gördüğünü ancak başarılı olamadığını ifade ediyor. 5 yıllık evli olduğu, içinde bulunduğu şartların çalışmasını gerektirdiği ancak iş başvurularındaki sınavlarda dikkatsizce hatalar yaptığı, sözlü sınavlarda aşırı heyecanlı olduğu için başarılı olamadığını belirtiyor. Bu nedenle eşiyle sürekli tartışmalar yaşadığını, eşinin eleştirel yaklaşımlarını asla unutamadığını, birkaç kez denediği psikiyatrik tedavilerden tam yarar sağlayamadığını son zamanlarda iyice mutsuz ve umutsuz hissettiğini ifade ediyor.
Hastanın depresyon ve kaygı ile ilişkili yakınmalarına yönelik uygun tedaviler sonrasında kısmi bir rahatlama oldu. Bu belirtiler ortadan kalkınca hasta yeniden değerlendirildi, çocukluktan gelen çabuk üzülme ve sıkılma, dikkatini istendik davranışlara yöneltmede zorluk, çok uyuma, zamanı düzenlemekte güçlük gibi belirtiler dikkat eksikliği ile uyumlu bulundu. Uygun ilaçlar tedaviye eklendi. Yeni kurslara başladı, kısa sürede işe girdi, birkaç ay sonra umduğundan çok daha uygun bir işi oldu. Küçük dikkat hataları yapsa ve zorlansa da 2 yıl boyunca işini sürdürdü.
Olgu 2: 22 yaşında, bekâr, erkek, üniversite 1 öğrencisi. Aile içi çatışmalar nedeniyle aile tarafından tedaviye getirildi. Çok küçükken ders çalışmadığı için bir psikiyatriste götürdüklerini “normal” olduğu söylenince bir daha akıllarına psikiyatriste gitmek gelmediğini ifade ettiler. Hiç ders çalışmadığı, söylenenlerin hiçbirini uygulamadığı, bütün gün bilgisayarda oyun oynayarak vakit geçirdiği, 3. kez okul değiştirdiği, devamsızlıktan dönem kaybettiği belirtiliyor. Hasta okula gitse bile hocaların bazı dersleri birleştirmesinden dolayı derste duramadığını, hayatı boyunca sınav gecesi birkaç saat dışında ders çalışmadığını, sıkıntıya çok gelemeyeceğini, muayeneden de sıkıldığını ifade ediyor, tüm gün oyun oynamasını da “yapacak başka şey mi var” diye açıklıyordu. DEHB + karşıt gelme karşıt olma bozukluğu tanıları ile tedaviye başlandı. Tedaviden önce bütün derslerinden kalan hasta tedaviden sonra derslerinin çoğundan geçer not aldı. Tedaviye düzenli devam etti, 4 yıl boyunca sevmedim diyerek devam etmediği bir-iki ders dışında devamsızlıktan kalmadı. Yine son gün ders çalışıyor, evde çok sorumluluk üstlenmiyor ancak daha sosyal, daha uyumlu. Genel başarısı çok yüz güldürücü olmamakla birlikte, üniversite son sınıfta. Ailesi gelişmelerden memnun.
Bu olgu uygun tedavi ile DEHB olgularında ileri yaşlarda bile gelişmeler olabileceğini göstermesi ve 15-20 yıl önce bu bozukluğun psikiyatristler tarafından bile önemsenmediğini göstermesi bakımından dikkat çekici.
Mart 2014