• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

RANDEVU TAKVİMİ
İLETİŞİM BİLGİLERİ
Adres:
Kenedy Caddesi Örnek Apt. No:35/10 Tunalı Hilmi   ANKARA

Telefon:
0(312) 417 38 38

Faks:
0(312) 417 70 75

Email:
info@adnancansever.com
GELEN E-POSTALAR
SİTE HARİTASI

ŞİZOFRENİ

 

            Özet: Şizofreni işlevselliği önemli derecede bozan ciddi bir ruhsal bozukluktur. Aile ve toplum için yük oluşturur. Gecikmeden, sabırla ve uygun şekilde tedavi edilirse olguların önemli bir bölümünde iyi sonuçlar almak mümkündür.

 

Şizofreni nasıl bir rahatsızlıktır, nasıl tanımlanır?

         Şizofreni duygu, düşünce ve davranışlarda önemli bozulmaların görüldüğü, hastanın kişilerarası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasına kapanmasına neden olan ciddi bir ruhsal bozukluktur.

         Şizofreninin klinik görünümü kolay tanımlanabilen bir tablo değildir. Çok farklı şekillerde ortaya çıkan geniş bir bozukluklar kümesidir.

         Duygulanımda genel bir ilgisizlik hali vardır. Hasta çevrede olup bitene karşı duyarsız kalır ya da uyaranlara tepki vermez. Bazen de uygunsuz duygulanım dikkat çeker. Ağlanacak şeye gülme, gülünecek şeye ağlama gibi.

         Düşüncede bozulmalar vardır. Sıklıkla hezeyan dediğimiz düşünce bozuklukları dikkat çeker. Hasta kendisini ünlü bir kişi olarak görebilir, sürekli izlendiğini ve zarar göreceğini düşünebilir, olağanüstü güçleri olduğunu ileri sürebilir, başkaları tarafından yönetildiğini ya da başkalarını etkilediğini söyleyebilir. Aksi ispatlansa bile bu düşünceleri değiştirmek mümkün değildir. Konuşma genellikle tutarsızdır, başı sonu belli değildir ve bir amaca ulaşmaz.

         Ağır davranış bozuklukları görülebilir. Takip edildiği için evden çıkmama, zehirleneceğini düşündüğü için yemek yememe, kamera ile izlendiğini düşündüğü için evin sıvalarını sökme gibi. Kendi kendine konuşma, gülme gibi davranışlar görülebilir. Dış dünya gerçeklerinden tamamen uzaklaşarak yaşayan olgular vardır. Öz bakım genellikle bozuktur. Yıkanmaz, tıraş olmaz, diş fırçalamaz.

         Uyku genellikle bozulmuştur. Algı bozuklukları görülebilir. En sık görülen algı bozukluğu işitsel varsanılardır. Hasta sesler duyduğundan, kendisine emirler verildiğinden söz edebilir.

         İşlevselliği ileri derecede bozan bir bozukluktur. Okul performansı düşer, işe gidemez duruma gelir, kişiler arası ilişkiler bozulur.

         Ağır dönemleri vardır. Belirtilerin göreceli olarak hafiflediği dönemleri vardır. Bir diğer deyişle, zaman zaman alevlenen zaman zaman hafif belirtilerin ya da iyilik dönemlerinin olduğu uzun süreli bir bozukluktur.

 

Şizofreni sık görülen bir bozukluk mudur?

         Şizofreninin yaşam boyu görülme sıklığı %1’dir. Bir diğer deyişle, doğan herkes ölene kadar izlenmiş olsa, yüz kişiden birinde şizofreni ortaya çıkacaktır.

Tüm yaş gruplarında görülebilirse de, ilk belirtiler genellikle genç yaşlarda ortaya çıkar. Erkeklerde 15-25, kadınlarda 25-35 yaşlarında başlar. Tüm toplumlarda ve sosyal sınıflarda eşit oranda görülür.

Şizofreninin nedeni belli midir, genetik bir hastalık mıdır?

 Birçok neden araştırılmış ve bazı kuramlar ileri sürülmüşse de şizofreninin kesin bir nedeni bulunamamıştır. Genetik etkenlerin rol oynadığı yönünde bulgular vardır. Örneğin, yaşam boyu şizofreniye yakalanma riski %1 iken, anne babadan birinde şizofreni varsa, bu risk %5’e çıkmaktadır. Her iki ebeveyn de şizofreni ise, bu risk daha da yüksek olmaktadır. Genetik bir risk olduğunun en güçlü göstergesi tek yumurta ikizlerindeki eş hastalanma oranlarıdır. Tek yumurta ikizlerinde eş hastalanma oranları, çift yumurta ikizlerinden yüksektir. Ancak, tek yumurta ikizlerinde eş hastalanma oranlarının %100 olmaması, farklı etkenlerin de rol oynadığına işaret etmektedir.

Bugün kabul edilen, doğuştan bir genetik yatkınlık olabileceği, ancak başka etkenlerin de hastalığın oluşmasında rol oynadığı yönündedir. Doğuştan kuvvetli bir yatkınlık varsa bile, diğer etkenler hafifse hastalık gelişmeyebilir. Ya da, doğuştan hafif bir yatkınlık varsa bile diğer etkenler olumsuz ise hastalık ortaya çıkabilir. Yani şizofreninin oluşumunda biyolojik, psikolojik ve çevresel birçok etken rol oynayabilir. Rahatsızlığın ortaya çıkmasını belirleyen bu etkenler arasındaki etkileşimdir.

 

Şizofreni önemli bir rahatsızlık mıdır?

Birçok ruhsal bozuklukta işlevsellik etkilense de, genellikle bu bozulma kısa sürelidir, göreceli olarak hafiftir ya da fazladan gayret ile gizlenebilmesi mümkün olabilecek düzeydedir. Şizofreni doğası gereği işlevselliği ileri derecede etkileyen bir rahatsızlıktır. Çeşitli düşünce bozuklukları yaşayan, bu nedenle sürekli tedirgin olan, düşündükleri, hissettikleri ve davranışları dış dünyanın gerçekleriyle uyuşmayan hastadan normal işlevsellik beklemek gerçekçi değildir.

Oluşturduğu yeti yitimi dışında, hastane tedavisi ihtiyacı, bakım gerektirmesi, tedavi giderleri gibi etkenler düşünüldüğünde, şizofreni aynı zamanda toplumsal bir sorundur.

Şizofreni olgularının önemli bir bölümünde madde kullanım bozukluğu da görülür. Şizofrenlerin dörtte-üçünden fazlası sigara içer ve genellikle de ağır içicidirler. Alkol, esrar, kokain gibi madde kullanım bozuklukları da toplum normallerinin üzerindedir. Bizim toplumumuzdaki şizofrenlerde esrar ve kokain bağımlılığı göreceli olarak nadir olmakla birlikte, sigara ve alkol kullanım bozukluğu sıktır.

Şizofrenide sağlıklı yaşam gereklerine uyulmamasından dolayı tıbbi hastalık görülme olasılığı da yüksektir ve ortalama yaşam süresi normalden kısadır.

İntiharla ilişkilendirilen ruhsal bozuklukların en önde gelenlerinden bir tanesi de şizofrenidir. Yapılan çalışmalar, şizofreni olgularında intihar sonucu ölüm olasılığının toplum normallerinden yüksek olduğunu göstermektedir.

Şizofreninin en önemli olumsuzluklarından bir tanesi de, toplumda oluşturduğu negatif düşüncelerdir. Psikiyatri biliminin sanki sadece şizofreni ile uğraşan bir disiplin olduğuna inanılmıştır. Bu nedenle de birçok kişi “ben şizofren miyim de tedaviye başvurayım” düşüncesiyle psikiyatrik tedavilere başvurmaktan kaçınmakta ve tedavisiz kalmakta ya da yanlış yöntemlere yönelerek zarar görmektedir.

 

Şizofreni iyileşir mi?

         Uygun tedavi ile şizofreni olgularının yaklaşık %70’i tedaviden yarar görür. Bunların yarısından çoğunda tamamen iyileşme ortaya çıkar. Tedaviden yarar görmeyen üçte-birlik kısımda da direnç tedavileri uygulanmasıyla olumlu gelişmeler sağlanabilir.

 

Şizofreni tedavisinde uygulanan yöntemler nelerdir?

         İlaçlar, şizofreni tedavisinin olmazsa olmazıdır.

         Genellikle antipsikotikler başlığı altında toplanan ilaçlar kullanılır. Antipsikotikler dışında, duygudurum düzenleyiciler, benzodiyazepinler ve antidepresan ilaçlardan da yararlanılır.

 

Şizofreni tedavisinde uyulması gereken kurallar nelerdir?

  1. Tedavi mümkün olduğunca erken başlamalıdır. Erken tedavinin, uzun süreli olumlu sonuçlar için önemi büyüktür.
  2. Tedavinin sonuçları hemen ortaya çıkmayabilir ve iyileşme genellikle yavaş gerçekleşir. 15-20 gün içerisinde olumlu gelişmeler olmaz ise, doktorunuz doz artırımı, ilaç değişimi ya da ilaç eklenmesi gibi tedbirleri devreye sokacaktır.
  3. İlaçların düzenli kullanılması önemlidir. Bir gün bile olsa ara vermemek en iyisidir. Bir gün ya da birkaç günden bir şey olmaz diye düşünmemek gerekir. Çünkü bu tür aksaklıkların uzun vadeli olumsuz sonuçları hakkında fazla bilgi yoktur.
  4. Ağır olgularda, birçok ilacı bir arada kullanmak gerekebilir. Bu durum şüphesiz daha çok yan etki anlamına gelmektedir ve yakın takip gerekebilir. Yan etki ya da ilaca bağlı herhangi bir olumsuzluk ortaya çıkarsa tedaviyi kesmek yerine doktoru bilgilendirmek en doğrusudur.
  5. Hastane tedavisi ancak kendisi ve çevresi için zararlı olgular ve tedaviye uymayan hastalar için önerilmektedir. Hastaların mümkün olduğunca toplum şartlarında tedavi edilmesi, uzun süreli toplum uyumu bakımından tercih nedenidir.
  6. Tedaviye rağmen yarar görmeyen olgularda, direnç tedavileri uygulanır. Doktorunuzun uygulamalar hakkında sizi bilgilendirmesi beklenir. En etkili tedavileri baştan uygulamak (yan etki olasılığı nedeniyle), iyileşme olmadığı halde tedaviyi değiştirmemek (belirli bir süre bekledikten sonra), sık sık ilaç değiştirmek (etkili olma süresini beklemeden) yanlıştır. Hastaların acele edip, sürekli doktor değiştirmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
  7. İyileşme olsa bile doz ayarlaması yapılarak tedaviye mutlaka devam edilmelidir. Çünkü hastalığın doğasında tekrarlama özelliği vardır. Tekrarlardan korunmak en az aktif dönem tedavisi kadar önemlidir.
  8. Gerek hastalıktan kaynaklanan gerekse kullanılan ilaçlara bağlı tıbbi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı bulunmaktadır. Bu nedenle doktor kontrolleri aksatılmamalıdır. Zaman zaman laboratuvar incelemeler yapılmalı ve olası yan etkiler önlenmeye çalışılmalıdır.
  9. Şizofreni tedavisinde antipsikotik ilaçlar en önemli destek olmasına karşın, araştırmalar psikoterapiyi de kapsayan psikososyal girişimlerin klinik iyileşmeye katkı sağladığına işaret etmektedir.

 

Şizofrenide ilaçları ömür boyu kullanmak mı gerekir?

         Her hasta için bunu söylemek mümkün değildir. Belirli bir süre kullandıktan sonra her şey çok olumlu seyrediyorsa ilaç dozunu azaltmak ya da ilacı bırakmayı denemek mümkündür. Bu ancak hastanın durumuna, hastalığın seyrine göre hasta-hekim arasında ortaklaşa varılabilecek bir sonuçtur. Birçok etkeni düşünerek, dikkatle verilmesi gereken önemli bir karardır. Asla doktordan habersiz yapılmamalı hatta doktor bu konuda zorlanmamalıdır. Defalarca tekrarlamış olgularda şüphesiz ömür boyu ilaç kullanmak gerekebilir.

 

Şizofrenide depo ilaç tedavileri yararlı mıdır?

         Özellikle tedavi uyumu bozuk hastalarda iyi bir tedavi seçeneğidir. 15 günde ya da ayda bir kez ilaç kullanılıyor olması, dolayısıyla tedavi uyumunun göreceli olarak iyi olması avantajdır. Doz ayarlamasının güçlüğü, olası yan etki durumlarında ilacı hemen kesme imkânının olmaması ise olumsuz yönleridir.

 

Şizofrenide elektrokonvulzif (EKT, Şok Tedavisi) yararlı mıdır?

         EKT bazı şizofreni tiplerinde en etkili tedavi yöntemidir. Ancak kolay uygulanabilir bir yöntem değildir. Katatonik şizofrenide tercih edilebilir ya da diğer tedavilerden yarar görmeyen olgularda denenebilir. Yarar gören olgularda tekrarlardan korunmak için ilaç kullanmak gerekir.

               

                Tedaviye dirençli şizofreni de yapacak bir şey yok mudur?

         Psikiyatride her zaman tedavi umudu vardır. İyileşmeyen olgularda, kademeli olarak tedavinin yoğunluğu artırılarak tedaviye devam edilmelidir. Yoğun tedaviler ancak yakın izlem altında uygulanabilir. Psikiyatri bilimi tedavi için birçok olanak sunmaktadır ancak çok az sayıda hasta ya da hasta yakını bu yöntemlerin uygulanmasına sabır göstermektedir. Bazen de koşullar bunların uygulanmasına elverişli olmamaktadır.

Örnek Olgu: 17 yaşında, bekâr, ortaokul terk, bir işi yok. Garip davranışları olduğu için ailesi tarafından tedaviye getirildi.  Öyküsünden, normalde de sakin bir yapısı olduğu, 3-4 yıl kadar önce içe kapanmaya başladığı, okul başarısının düştüğü ve okulu terk ettiği anlaşılıyor. Zamanla evden çıkmaz duruma geldiği, arkadaşlarıyla ilişkisini kestiği, anne-babanın uyarılarına fazla aldırış etmediği, uykusunun azaldığı, bazı geceler kendi kendine konuştuğu ve evi terk ettiği, birkaç gün sonra kendiliğinden eve döndüğü ifade ediliyor. Köyde yaşadığı için psikiyatrik tedavi imkânlarının olmadığı, öneriler doğrultusunda uyguladıkları geleneksel yöntemlerden yarar görmedikleri anlaşılıyor. Şehirde yaşayan bir yakınlarının yardımıyla tedaviye getirilen hastaya antipsikotik tedavi başlandı. Aylık kontrollerde ilaçlara bağlı herhangi bir yan etki gözlenmedi ve hastanın büyük oranda düzelme gösterdiği, tarlada çalışmaya başladığı, ilişkilerinin normalleştiği anlaşıldı. Daha seyrek aralıklarla kontrollere gelmesi ve haber vermeden ilaçları bırakmaması önerildi.

         Yaklaşık iki ay içerisinde belirgin iyileşme ortaya çıkmıştı. Ne yazık ki ilk bir yıl dışında bu hastayı izleme fırsatım olmadı. Mesleğimin acemilik yıllarında şahit olduğum bu süreç bana çok şeyler öğretti. Bu hastada rahatsızlık göreceli olarak erken ve sinsi başlamıştı. Şizofreninin tedaviye zor yanıt verdiği düşünülen bir şekliydi. “Şizofreni iyileşmez” düşüncesinin psikiyatristler arasında bile taraftar bulduğu bir dönemdi. Hastam ideale yakın bir iyileşme göstermişti ama bir daha hiç görüşmemiştik. 25 yıl sonra bu hasta gelip beni buldu. Hiç doktora gitmemişti ama 25 yıldır aynı ilacı kullanmaya devam ediyordu. Bulunduğu koşullarla uyumlu bir yaşam sürdüğünü, evlendiğini, çalıştığını, ailesine baktığını, çocukları olduğunu ve torun beklediğini ifade ediyordu. Belirgin bir anormallik tespit edemedim. Yeniden bir durum değerlendirmesi yaptık ve ilaca devam etme kararı verdik. Bu hastanın hiç kontrole gitmeden kendi başına ilaç kullanmaya devam etmesinin doğru olduğunu savunmak şüphesiz doğru değil. Ancak iyileşme umudu düşük zannedilen bir hastalığın ne denli düzelebileceğine güzel bir örnek olması bakımından unutamadığım bir hasta.

Ocak 2015

Ana Menü / Başa Dön